Bir Eski Zaman Heykelinin Direnen Yalnızlığı: Sagalassos
Bir an önce görülsün diye Akdeniz / toroslarda ağaçlar / hep çocuk kalır.. (Onur Behramoğlu)
Torosların eteğinde Büyük İskender’in almak için savaştığı, İmparator Hadrian’ın altın çağ yaşattığı, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Ağlasun Ayşafağı’na ilham kaynağı olan Sagalassos..
Ağlasun
Torosların sarp yamaçlarında yeşil bir denizin ortasında bulunan Ağlasun; yemekleriyle, çeşitli meyveleriyle ve her noktasından adeta pınarların çağladığı, Akdeniz’in nemini kurutan, Burdur’un harika bir coğrafyası ve tarihi bir ilçesidir. Burayı ziyaret edenler açısından ilk merak edilen şeylerden biri ise adının nereden geldiğidir. Milattan sonra 11.yüzyılda, bir piskoposun adının kayıtlara “Agalassu Psikoposu” olarak geçmesiyle başlayan ve Selçuklu Türklerinin burada yerleşim kurarak bu adı benimsemiş olmaları ile kuvvetlenen bir bağdan bir adlandırma öyküsüne dayanmaktadır. Adının duyulması ise Sagalassos antik kentine 7 km uzaklığı ile duyurmaya başlayan ve ün kazanan Ağlasun; Burdur’a 35, Isparta’ya 40 ve Antalya’ya 115km uzaklıktadır. Ağlasun jeolojik yapısı neticesinde bol su kaynağına sahip bir bölgedir. Kar ve yağmur suyunun kireçtaşı katmanlarından süzülerek, yüzeye yakın killi katmanlarda belirli gözelerden çıkmaktadır. Bu sular bugün Ağlasun’un bereketli topraklarını beslemektedir. Öyle ki Sagalassos’u keşfeden ilk Batılı gezgin Paul Lucas bu konuda şöyle yazar:
“Tüm hayatımda burası kadar çok su kaynağı olan başka bir yer görmedim. Sular pınarlardan çıkar çıkmaz dereler oluşturuyor; her yere bereket ve serinlik getiriyor. Bu derelerden birini yanına uzandık ve 19’u gecesini burada geçirdik (Kasım 1706)… Bu kadar güzel bir yeri bir kez daha görebilmeyi isterdim.”
Mimarisi ise Türk mimarisinin geleneksel kırsal örneklerinden oluşmaktadır. Ama mahallelerde dolaştıkça bazı evlerin, çeşmelerin antik parçalardan inşa edildiği de gözden kaçmamaktadır. Ağlasun evlerinin geçmişi 50 ile 100 yıl arasında değişmektedir. Ağlasun geziniz sırasında yüksek dağ manzaraları, meyve bahçeleri ve gül bahçeleri peşinizi asla bırakmayacaktır. Ağlasun merkezi oldukça hareketli ve neşeli olması yanı sıra tam merkezde bulunan ve yaklaşık 1000 yaşında olduğu tahmin edilen, anıt olarak tescil edilen ulu çınar bulundurmaktadır. Bu çınar altında oturup Ağlasun nimetlerinden tatmak ve tarihi koklamak gerekmektedir. Ağlasun çeşitli yürüyüş yolları ile Yeşilbaşköy’e oradan Düzen Tepe’ye ve Sagalassos’a uzanan trekking yolları ile gezilecek güzel yerleri tarihsel bir belgesel olarak sunmaktadır.
Ne Yenir ?
Burdur ve Ağlasun lezzetlerinden bahsetmek gerek ise Testi Kebabı, Burdur Şiş, Kabak Helvası, Ceviz Ezmesi, Pirinç Çorbası ve Patlıcan Reçeli gibi isimlerden oluşan güzel bir menü ile başlayabilirim. Her biri birbirinden lezzetli bu yemekleri tatmak için farklı adres etmeye gerek yok, tabiri caizse kime sorsan gösterir dediği adresler mevcut olup, bu bölgeye seyahat edenlerin yemeden gitmeyelim dediği lezzetler haline gelmiştir. Ama Ağlasun merkezinde bulunan lokantalar ve kültür merkezi olarak nitelendirilen hamam içerisinde bu yöresel lezzetler sunulmaktadır diyelim. Sagalassos Lodge Hotel restoranını da bu lezzetler için aranılan adres olduğunu ifade etmekte fayda var. Merkezinde yine ana cadde üzerinde sevimli kafe tasarımları ile hizmet vermekte olan Ağlasun, sizi yöresel bir yemek şenliğine davet ediyor. Ağlasun’a gelmişken yerel ürünlerden yanınızda götürmek isteyebilirsiniz. Zengin Cuma pazarından alışveriş yapabileceğiniz gibi, yöreye has adaçayı, kekik, vişne kurusu, cifne (kurutulmuş yeşil fasulye), ceviz ve gül suyu gibi ürünlerden de edinmelisiniz. Ayrıca yüzlerce yıllık geçmişi olan yerel üretim çömlekler ve Ağlasunlu hanımların el işlerini de atlamamalısınız.
Sagalassos
Sagalossos, ah ne büyük ihtişam dedirtecek cinsten bir antik kenttir. Buranın tarihsel kişilikleri o kadar çoktur ki imparatorlar, şairler ve gezginlere ev sahipliği yapmıştır. İmparator Augustus, İmparator Hadrian ve Büyük İskender görmüş antik topraklardır. Sagalassos, Türkiye’nin güneybatısında, Burdur’un Ağlasun ilçesinde yer almaktadır. Antik kent dağ eteklerine, denizden yüksekliği 1450-1600 metre yükseklik arasına kurulmuştur. Güneyinde Akdeniz, kuzeyinde Anadolu platosu yer alır. Hemen doğusunda ise 2271 metredeki zirvesiyle Akdağ yer almaktadır. Bunları yeniden keşfetme onuru XIV. Louis’nin görevlendirdiği bir Fransız diplomatın olur. Harabelerin Sagalassos kentine ait olduğu ise ancak 1824’te bir yazıt okunduğunda belirlenir. P. Lucas ve birlikte yolculuk ettiği kişiyi gösteren baskı ile Lucas, Sagalassos’un kalıntılarını 20 Kasım 1706’da ilk görüp yayınlayan Batılıdır.
Marc Waelkens’in hayatımın rüyası dediği Sagalassos yolculuğunun ilk gün başlangıcını bu etkileyici sözler ile ifade etmiştir:
“Bir avcı kuş, o günün büyüsünü artırırcasına, kanatlarını açmış üzerimizde dönüyor, ara sıra hızla avına dalıyordu. Bu benim Sagalassos’u ilk ziyaretimdi. Her şey böyle başladı. Bir Spirou çizgi roman macerasının, Truva’nın keşfi ile ilgili dört sayfasını okuyup, babasına büyüyünce Türkiye’de kazı yapacağını ilan eden altı yaşında bir oğlan çocuğunun rüyası gerçek oldu.”
Hititlerin Anadolu’ya yerleşmesiyle Luvilerin etkisi altına giren Sagalassos, M.Ö. 1200’den kısa süre sonra Friglerin, Lidyalıların ve son olarak Perslerin etkisi altına girer. Büyük İskender’in bölgeyi kendi topraklarına katmak istemesiyle ilk kez adını duyuran kent, MÖ. 333 yılında kanlı bir savaşla Büyük İskender’in eline geçer. Daha sonra birçok kez el değiştiren Sagalassos, önce Seleukosların, sonra Bergama Krallığı’nın, Roma Cumhuriyeti’nin, Galat Kralı Amyntas’ın eline geçer. İmparator Augustus sayesinde tekrar Roma İmparatorluğu’na katılır. Büyük İskender’in bölgeyi hakimiyeti altına almasından sonra gelen Roma dönemlerinde polis halini almıştır. Büyük İskender, Pers İmparatorluğunu fethetmek üzere akındayken, M.Ö. 333’te Pisidia Bölgesi’nden geçer. Sagalassos, Termessos’tan gelen destekle, Büyük İskender’in ordusuna direnir. Tarihçi Arrian’ın anlattığına göre:
“Sagalassoslular Makedon ordusunun gelişini kentin önündeki tepede beklediler, çünkü burası kent suru kadar güçlü bir savunma noktasıydı.”
M.S. 124-132 yılları arasında İmparator Hadrian Anadolu’yu en az üç defa ziyaret eder. Olasılıkla bu ziyaretlerden önce, Sagalassos’un geleceği için çok önemli etkileri olacak bir karar alır: Kenti Galatya Eyaleti yönetiminden alır ve Likya Pamfilya Eyaleti’ne katar. Sagalassos, eyalete eklenen yeni bölge Pisidya’nın imparatorluk kült merkezi olur. Ayrıca İmparator tarafından “Pisidya’nın birinci kenti” ilan edilir. Sagalassosluların İmparator Augustus zamanından beri elde etmek istedikleri gerçekleşir. Hali hazırda Pisidya’nın birinci kenti olan Sagalassos’un konumu resmi olarak kabul edilir. Bu durum kentin yeni bir altın çağa adım atmasını sağlar. Sagalassoslular İmparator Hadrian’a olan sevgileri bugün bile yapılan kazılardan bilinmektedir. Boyu yaklaşık 5,5 metre olduğu düşünülen heykeller bulunma anından bu fotoğraflar dönemin yaşanmışlığını yeterince hatırlatıyor.
Antoninler Çeşmesi
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan antik kentin en dikkat çekici yapısı hiç kuşkusuz ki Antoninler Çeşmesi’dir. Antoninler Çeşmesi, Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında yapılmış ve tanrı Dionysos’a ithaf edilmişti. Yapımında yedi farklı renkli taş kullanılmış olan çeşme zengin şekilde bezelidir. Bu çeşmede süsleme hem ‘su’ temasını işler, hem de şarap ve keyif tanrısı Dionysos kültünün simgelerini kullanır. Dionysos kültü ile ilgili olarak, tiyatro maskeleri, üzümler ve sarhoş edici bitkiler kabartma olarak yer alır. Çeşmenin iki başında yer alan, devasa heykeller ‘sarhoş Dionysos ve ona destek olan Satyr’ grubudur.
Bunlar Afrodisias kentinde yapılmış çok pahalı eserlerdir ve en başından beri çeşmede yer almış heykellerdir. Yapılışı ve yıkılışı ile büyük temsil yeteneğine sahip kentin en önemli eseri olmuş Antoninler çeşmesi ve heykelleri Türk edebiyatımızın önemli şairlerinden ve bir dönem Ağlasun’da yaşamış şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in eserlerine ilham kaynağı olmuş ve “Aglasun Ayşafağı” kitabının oluşumuna vesile olmuştur. Şiirin bir kıtasında bize şöyle seslenir Korkmazgil:
“Yaşadım kaç bin yılın ağrısını o ilk yıldızların
Yaşadım bir eski zaman heykelinin direnen yalnızlığını”
Kazı ekibine katılan ve hayatımın rüyası diyen Marc Waelkens, Antoninler çeşmesi ve Dionysos heykeli için şu ifadelerde bulunur:
“İlk ziyaretimizde, minibüsümüzün iki metre önünde uçan bir kartalla, adeta bizzat Zeus’un koruması altında, Ağlasun’a kadar geldik. Bununla başlayan unutulmaz anlardan bir diğeri de, bir gün, sabahın ilk saatlerinde, Antoninler Çeşmesi’ne ait “küçük” Dionysos heykelinin başını çevirdiğimde, tanrının bana gülümsemesiydi. Sanki on dört yüzyıl sonra gün ışığını tekrar gördüğü için minnettardı.”
Büyük olasılıkla bu çeşmeyi yaptıran, Sagalassos’un en önemli hayırseveri, Titus Flavius Severianus Neon ve eşidir. Neon, Sagalassos’un en önemli sülalesine mensuptur; bu aile kentteki nüfuz ve önemini yüzyıllar boyu korur. Sagalassos’ta Neon için yaptırılmış çok sayıda onursal anıt yer alır. Antoninler Çeşmesi MS 500’den sonra onarılır ve bu sırada Neon’un ailesine ait, kentin başka yerlerden gelen heykel kaideleri çeşmenin içine ve en üstüne yerleştirilir. Kaidelerdeki yazıtlarda isimler halen okunmaktadır. Böylece son kullanım evresinde çeşme bir aile anıtına dönüşür.
Arkeologların çeşmenin haznesi içinde buldukları diğer heykeller, anıta 4. ve 5. yüzyıllarda kentin başka alanlarından getirilip yerleştirilir. Bunlar soldan başlayarak Nemesis, Apollo, Asklepios ve Koronis heykelleridir. Hıristiyanlık döneminde, çok tanrılı dinin simgesi oldukları için bu heykeller Hırsitiyanlar tarafından kırılıp çeşmenin haznesine atılır. Yalnızca adalet ve intikam tanrıçası Nemesis ellenmez; bu heykel 600- 620 yılları arasında gerçekleşen ağır depremde kendisi yıkılır. Çeşmede kopyaları yer alan heykellerin asılları Burdur Müzesi’nde sergilenmektedir. Ağlasun kokusunu içine oluk oluk çeken Korkmazgil şiirinde şöyle yer veriyor bu heykellere:
“renkli tırtılların kızgın kelebekler halinde savrulduğu o çok sesli yaz gecelerinden uzak pınar ezgilerinin yaprak ve yıkıntıdan kalkıp yaprak ve yıkıntıya konup pırnal kümelerinde cırcırböceklerinin sular gibi coşkunluğuna dönüştüğü o çok sesli çağıran yaz gecelerinde bir eski zaman heykelinin direnen yalnızlığıyla dikilip o insan topraklarda dokundum zamanın soğuk etine seslenen kim?”
Neon Kütüphanesi
Sagalassos’ta kentin ileri gelenlerinin yaptırdığı pek çok anıt vardır. MS 120 civarında inşa edilmiş kütüphane de bu yapılardan biridir. Kentin seçkinleri, bu tür anıtlarla hem kendi zenginliklerini göstermek, hem de geriye eserler bırakmak istemişlerdir. Kütüphaneyi Titus Flavius Severianus Neon, ölen babası için yaptırır. Neon, Sagalassos’un en önemli ailelerinden birinden gelir ve Sagalassos’un başlıca hayırseveri, aynı zamanda kentin oyunlarının (spor ve eğlence) da hamisi ve sponsorudur. MS 120-125 yılları arasında Titus Flavius Severianus Neon, kendi adıyla anılan kütüphaneyi yaptırır. Kütüphane olasılıkla İmparator Julianus zamanında (MS 361-363) yenilenmiştir. Bu imparator, pagan tanrılarına yeniden itibar kazandırmak için çabalar. Kütüphanenin bugün görülen taban mozaiği bu evreye aittir. Mekrezinde yer alan renkli panelde Achilles’in Truva’ya gitmek üzere yola çıkışı ve annesi Tanrıça Thetis’e veda edişi betimlenir. Bu pano, üzerinde yer alan tanrıça ve yarı tanrı oğlunun betimlemelerini yok etmek isteyen Hıristiyanlar tarafından MS 4. yüzyılın sonunda tahrip edilir.
Tiyatro
“Yükselen tepenin yamacında, bugüne dek gördüğüm veya duyduğum tiyatroların en zarifi ve en güzeli yer alır…”.
Sagalassos’un erken ziyaretçilerinden Charles Fellows yazdığı ‘1839 Küçük Asya’da bir Seyahatin Güncesi’nde Sagalassos tiyatrosunu bu şekilde tasvir eder. Tiyatro’nun iyi korunmuş durumu, konumu ve İskender Tepesi’ne doğru sunduğu manzara etkileyicidir. Marc Wealkens ise tiyatroya dair izlenimlerini bu sözlerle aktarmaktadır:
“Ağustos’un 23’üydü. Sabah erken -yedi buçuk sularında-, kente vardığımızda ören yeri tamamen boştu; yalnızca bekçi Mehmet bizi karşıladı, hemen çay yaptı ve birlikte keyifle içtik. Günün o saati Sagalassos’ta gün ışığının en güzel olduğu zamandır. Her yerde anıtlar gördük, bazıları metrelerce ayakta. Bunların arasında devrilmiş sütunlar ve heykel kaideleri yatıyordu. Uzakta tiyatroyu keşfettik; yeri itibariyle, Türkiye’deki en romantik harabelerden birisiydi. Bu karşılaştırmayı yapabilirim, çünkü hemen hemen tümünü gördüm. O sabah, yeri kaplayan cam ve seramik parçalarını kırmaktan korkarak, anıttan anıta gezdik.”
Tiyatro’nun yapımına olasılıkla MS 120 civarında başlanır. Bu dönemde İmparator Hadrian, Sagalassos kentini Pisidya bölgesinin imparatorluk kült merkezi ilan eder. Bu da Sagalassos’ta her sene tüm Pisidya halkı için kutlamalar düzenlenmesini gerektirir; hemen ardından kentte buna uygun yapılar inşa edilmeye başlanır. Bölgenin kült kutlamalarına evsahipliği yapabilmek için, Sagalassos’un kendi nüfusu en fazla 5000 iken, tiyatrosu yaklaşık 9000 izleyici kapasitesinde inşa edilir.
Tiyatro’nun izleyicilerin kolay giriş çıkışını sağlayan üzeri tonozlu koridoru ve çıkışları hala korunmuş durumdadır. Arkeologlar tiyatroda gladyatör ve hayvan avları kabartmaları bulmuşlardır. Gösterilerin yanı sıra burada gladyatör dövüşleri de sahnelenmiş olmalıdır. Bu gösterilerle yöneticiler halkın sempatisini kazanmayı hedeflemişlerdir.
Son Olarak..
Büyük İskender kanlı savaşlarına, İmparator Hadrian’ın altın çağlar yaşattığı bu bereketli Akdeniz topraklarına yine Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Ağlasun Ayşafağı ile tekrardan buluşmak üzere veda ettim.
“Yaşadım kaç bin yılın o ilk ağrısını o ilk yıldızların altında
Yaşadım bir eski zaman heykelinin direnen yalnızlığını
Öldük
Mermer de ölür
Ey şarkılar alın bizi”
Eren Can Çekiç
@erencancekic
erencancekic@gmail.com
Comments